Bu Blogda Ara

30 May 2013

MUTLULUK YA DA MUTSUZLUK...


Mutluluk ya da mutsuzluk... Anlık mı, ömürlük müdür... Mutsuzluktan mutluluğa geçiş var mıdır? Neye göre, kime göre mutlu ya da mutsuzuz? Mutluluğun ölçüsü nedir? Mutluluk veya mutsuzluk, bireysel olmanın dışında  toplumsal da olabilir mi? Bir toplumun topluca mutsuz olması nasıldır? Mutluluk veya mutsuzluk bulaşıcı mıdır?

Mutlulukla mutsuzluk arasındaki o ince çizginin ayarı nedir? Bir an çok mutlu iken aniden nasıl çok mutsuz oluruz? Bu ince sınırı kontrol imkanı yok mudur? Soruların yanıtları, kişiye ya da kişilere göre değişebilir tabii. Birbirini çok iyi anlayan, seven eşler arasında mutluluk veya mutsuzluk bulaşıcı olabilir. Veya çok iyi anlaşan, kafa dengi arkadaşlar, birbirlerinin duygularına ortak olabilirler. 

Mutluluk sıralamasında ülke olarak çok iç açıcı bir yerde değiliz. Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), 36 ülke arasında Brezilya, Şili ve Meksikadan sonra en sonda yer aldığımızı söylüyor. Bu sıralamada; Avustralya, İsveç ve Kanada ilk üçte yer alıyor. Bilim insanlarımız, genç nüfusun geleceği görememesinin de bunda etken olduğunu belirtiyorlar. Eğitim ve sosyal yaşamda kadın-erkek arasındaki uçurum da bir diğer etken. 

Bazen televizyondaki bir haber, gazetede okuduğumuz bir olay veya gördüğümüz bir fotoğraf, uzun uzun düşündürür insanı. Bir beyin fırtınasına iter kişiyi. Kendi kendinize  sorar, sorgularsınız hayatı. Düşünceleriniz akar gider. Gerçi iyidir böyle anlar, insan olmanın gereğidir bu düşünce akışı. İnsanı yeniden kendine getirir, çıplak gerçekleri vurur yüzümüze. Gözümüzü açar yeniden...

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in eşi Nazmiye Demirel 86 yaşında, 4,5 yıldır bakım gördüğü hastanede vefat etmiş. Son beş yıldır alzheimer hastası. Hastalığının bu son aşamasında artık çevresindeki hiç kimseyi tanımıyor. Zamanında çok iyi koşullarda yaşamış, ülkenin en önemli konumundaki bir insanın eşi (first lady) olarak pek çok şeye tanıklık etmiş bir kişi... 65 yıl süren mutlu bir beraberlikleri olmuş ama hayatının son aşamasında çevresindeki her şeyden habersiz. Çok sevdiği eşini bile artık tanıyamıyor. 'Bir elmanın iki yarısıydık, Nazmiye Hanım gitti, ben kaldım.' diyor Süleyman Demirel...

Tıp ilerliyor, teknoloji gelişiyor ama alzheimer gibi bazı çaresiz hastalıklar da giderek çoğalıyor. Kafamızdaki sorular cevap arıyor: Acaba mutluluk, elimizdekiler kayıp gidivermeden, yaşadığımız anları, günleri iyi değerlendirmek midir? Hayatın hakkını vererek yaşamak mıdır? Dönüp arkamıza bakma ihtiyacı duymadan, kendimizin ve sevdiklerimizin varlığını kabullenmek midir? Mutluluğun değerini anladıktan sonra, mutsuzluğa düşmemek için hayata dört elle tutunmak, kıyasıya çabalamak mıdır...? Kişiye, duruma,zamana göre sınırsız soru ve sınırsız cevap verilebilir belki de...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder