Bu Blogda Ara

4 Kas 2013

ESKİ FOTOĞRAFLAR...



Geçmişe küçük bir yolculuk yapmak istediğinizde eski fotoğraflar nasıl da işe yarar. Yalnızca onlar mı? Eski mektuplar, küçük kağıtlara yazılmış notlar, günlükler, kartlar, kurutulmuş çiçekler... Bazı özel eşyalar insanı yıllar öncesine sürükler. Her biri "parmak izi" gibi kişiseldir, kişiye özeldir. Depolamayı seven insan, büyük olasılıkla hayatın güzelliklerini kaçırmak istemeyen insandır. Her bir eşyada saklanmaya değer güzellikler bulmuştur. Bakmasını bilen gözler saklamasını da, korumasını da bilir. 

Şimdilerde fotoğraflar bilgisayarlarda depolanıyor. Eski albümler giderek kullanılmaz oluyor. Bilgisayarlarda dosyalarda, klasörlerde arşivlenen fotoğraflara sadece belli zamanlarda, istediğinizde açıp bakma şansınız var. Oysa albümlerde veya özel zarflarda dokunarak, hissederek, tekrar tekrar bakmak öylesine başka bir duygu ki... Siyah beyaz fotoğrafların klasik görünümüyle asaleti tartışılmaz. Sanki hayata daha ciddi, daha keskin bir bakışları vardır. Sadece eskilerden kalan siyah beyaz fotoğraflar değil, şimdikiler için de aynı şey söylenebilir. Bir başkadır siyah beyaz, renkleri hayal gücünüz tamamlar.

Kalın kitapların arasında özenle kurutulmuş çiçekler de yılların anılarını ta derinlerden yeryüzüne çıkarır sanki. Kokuları, hatta renkleri kalmamıştır belki ama, buram buram dostluk kokarlar. Anılar denizine insanı batırıp çıkarırlar. Artık gençler arasında çiçek kurutma modası da kalmadı. Hediyelik eşya sektörü , kimyasal ilaçlarla farklı bir şekilde çiçekleri kurutup pazarlıyor. Oysa sizin emeğinizle kurutulmuş bir çiçek, kişiye özel bir yazıyla sunulduğunda veren için de alan için de daha bir anlam kazanmaz mı?

Anıları tazelemenin öyle çok yolu var ki... Geçmişten bugüne uzanan bir köprüye yürüdüğünüzde elle yazılmış eski mektuplar da sayfalarca anılar zinciri oluşturur. Mail, e-posta gibi değildir o mektuplar. Karakterinizin aynası el yazınızla da mühürlenmiştir o sayfalar. Size özeldir; mürekkebiyle, silinti ve eklemeleriyle, hatta yıllar öncesinin pullarıyla... Kişinin nasıl yaş aldığının, hangi hastalıkları yaşadığının da habercisidir el yazısı: Çok düzgün bir el yazısı yılların götürüsüyle kargacık burgacık bir el yazısına dönüşebilir. Beyinle ilgili bazı rahatsızlıklarda harfler eksik yazılabilir, titrek bir el yazısı olabilir. Bazen sadece çizgiler kalır geriye.Hatta yazı bazen tümden unutulabilir. "Söz gider yazı kalır" dense de... Ancak geçmişte yazılanlar kalır geriye...

Eski Türkçe öğretmenlerimiz sözlü ve yazılı anlatıma, kompozisyona nasıl da önem verirlerdi. Büyük harf, küçük harf, noktalama işaretleri, yazıda giriş- gelişme- sonuç bölümleri. Derslerde hayali mektuplar bile yazılırdı. Artık cep telefonlarında bile örnek kısaltmalar veriliyor, en kısa yoldan, en çabuk biçimde iletişim amaçlanıyor. Teknoloji çağının sloganları hız üzerine oluşturulmuş. 80'li  yıllarda PTT "10 yıl sonrasına mektup yaz" adıyla bir kampanya başlatmıştı. Yıllar sonra 10 yıl öncesinin  umut ve beklentilerini bilmek heyecan vericiydi. Pembe mektup kağıtları, çiçekli zarflar da bulunurdu kırtasiyecilerde. Onlar kişiye özeldi, fark yaratırdı. Bugün bilgisayarlar da bu konuda sınırsız seçenekler sunuyor. Kalpler, çiçekler, gülen, ağlayan yüzler ve daha niceleri... Bilgisayarlarla daha genç yaşta tanışanlar özelliklerini de daha iyi biliyor ve daha bilinçli kullanıyorlar. 

Geçmişten bizimle birlikte gelen, bizi "biz" yapan her şey; iyi saklanıp, özenle korunması gerekmez mi? Gün geldiğinde insanın onlara öylesine ihtiyacı oluyor ki. Hepimiz sevdiklerimize çok özel eşyalarını koyabileceği birer kutu armağan edebilsek ne iyi olurdu. Belki çok para harcamadan alınan, güzel bir kağıtla kaplanarak şekil değiştiren şık bir kutu. İçerisine değer verdiği mektupları, kartları, fotoğrafları saklayabileceği küçük bir depo. Yıllar sonrasına ne güzel küçük bir hazine kalır. Uçakların kara kutusu gibi... Bazen insanı kendisi bile öylesine şaşırtabiliyor ki; Duygusal değişim, değerlerimiz, insan yanımız... Her şey bir başka biçimde düşündürüyor insanı. 

Eski fotoğrafların yıpranmış, sararmış, kıvrılmış, belki biraz da yırtılmış kartlarında kısa bir" ömür turu" nasıl da mutlu eder insanı. Olumsuzlukları hatırlatan mutsuzluk fotoğrafları da var elbette ama, onlar da hayatın tuzu-biberi gibi ağızda buruk bir tat bırakıyorlar. Belki de geçmişten bir ders almaya davet ediyor bizleri. Geçmişe yolculuk bazen acı gerçekle de baş başa bırakabiliyor insanı. Ama hayat acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle, kötüsüyle bizim. Güzel anları çoğaltıp deklanşöre basmak da elimizde...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder