Bu Blogda Ara

28 Ara 2014

"UMUT VAR" DİYEBİLMEK...



Bazı zamanlarda ,olaylarda ya da durumlarda içimiz aydınlanır. Gülümseriz, "umut var" deriz. Ama bazen de bir karamsarlık, umutsuzluk çöker içimize; Beklenmedik davranışlar, şiddete başvuran insanlar, gücünü kötüye kullanan tipler, iç karartıcı durumlar, yalan, aldatma, hırsızlık, iki yüzlülük... gibi davranışlar insanı umutsuzluğa yöneltir. 

Umudun varlığına inanmak ister insan. "Umut var" diyebilmek ister.
Örneğin neler bize umudu çağrıştırır, neler bize güç verir, umuda olan inancımızı tazeler ?


Alın teriyle, emeğin değerini bilen, yalan söylemeyen, insanı aşağılamayan, aldatmayan, hırsızlık yapmayan, kadınlara kaba davranmayan,çevreye duyarlı insanların varlığını bilebilmek, onların giderek çoğaldığını görmek... 




Aslında yoksul olduğu halde, bulduğu yüklüce bir parayı araştırıp sahibine iade eden, hiçbir karşılık beklemeden mutlu olan insanı bilmek...
Paranın yanlış verildiğini fark ettiğinde müşterinin arkasından yetişip parayı iade eden, haksız kazancı reddeden esnafı tanımak...

Hangi partiden olursa olsun, doğru bildiğini iradesiyle, uygun bir üslupla çekinmeden söyleyen, halkın yararlarını savunan, dinleyen, çözüm üreten milletvekilinin varlığını bilmek...

Kendi partisine oy vermeyen bir yöreye de ön yargısız hizmet götürebilen, halkıyla empati kurabilen yerel yönetici, dürüst politikacıyı tanıyabilmek...

Engelli vatandaşlarımızın varlığını kabul edip, onlara uygun iş imkanları sunan, çalışmasının gerçek karşılığını veren, çalışanların sigortasını yaptıran dürüst iş yeri sahibini bilmek...



Halk sağlığını düşünüp katkılı gıdalara, zararlı besinlere, hormonlu sebze ve meyveye karşı çıkan esnafın varlığından haberdar olmak...

Hastalıklardan önce koruyucu hekimliğe önem veren, hastasını dinleyen, anlamaya çalışan, hastasını kurtarmak için her çabaya başvuran Hippokrat Yeminine sadık kalmış doktorların varlığını bilmek. 

İdealist bir öğretmenin, imkansızlıklar içinde öğrencilerini yetiştirmek için çabalayarak her şeye rağmen onları" kendine yeter" uygun bireyler olarak yetiştirdiğini bilmek...

Bilgisini uygun biçimde kullanıp, kentlerin görüntüsünü bozacak her tür yapılaşmaya hayır diyebilen, depreme dayanıklı sağlam konutlar inşa edilmesine önayak olan dürüst mimar ve mühendislerin güvencemiz olduğunu bilebilmek...

Yerin yedi kat altındaki madende çalışan işçinin de, yerin üstünde bir inşaat asansöründe çalışan bir işçinin de can güvenliğini düşünüp gerekli önlemleri alan işverenlerin varlığını bilmek...

Halka yasalar çerçevesinde uygun şekilde davranan, kaba kuvvet, orantısız güç uygulamayan, toplumsal olaylarda halkın güvenliğini koruyan, toplum ve gençlik psikolojisini bilen, ancak yasa dışı davranışlarda yeterli uyarıları yaptıktan sonra önlem alan güvenlik güçlerini görebilmek...

Hayvanlara gerekli duyarlılığı gösteren, yaralı bir hayvanı iyileştirmek için çareler arayan, yardıma muhtaç her canlıya yeterince sevgi ve özen gösterebilen kişilerin farkına varmak...

Çevremizde, yakınımızda ya da uzağımızda bütün bu insanlar, olaylar, durumlar bize umudu düşündürür. İçimizde umut ışığının parlamasına neden olabilir." 2015 Umut Yılı" olsun diyebilmeyi öyle içtenlikle istiyorum ki. Yeni yıl umutsuzlukların üstüne umut taşısın. Tek tek her birimiz birey olarak, vatandaş olarak, insan olarak çaba harcamazsak umuda nasıl yer açarız? 

Tüm dünya için, Türkiye için 2014 beklendiği gibi bir yıl olmadı. Ama her yıl yeniden umut yüklenir insanoğlu. Şimdiden beklenti içine girdik bile. Ne olur bu yıl "boş umutlar yılı" olmasın. 

23 Ara 2014

KORUMA... KORUYAMAMA...


Bir kadın korumaya alındı.
Korunacaktı; kavgadan, dayaktan, ölümden,
Bir zamanlar severek evlendiği kocasından,
Bir kış günüydü, akşam üstü, iş dönüşü...
Evine ulaşmak istedi;
Korundu ayazdan, fırtınadan,
Korundu yağmurdan, çamurdan,
Ama korunamadı ölümden.
Önce iki el silah sesi duyuldu,
Çocuklar pencerede, ürkek, şaşkın, şokta
Her şey karmakarışık, paramparça.
Babaları mı kurşun yağdıran...?
Komşular yetişti feryada,
Hava kuru soğuk, ayaz.
Cansız bedeni gazete kağıtlarıyla kapattılar.
Yerde kalan kanı yağmur temizledi.
Baba götürüldü elleri kelepçeli, başı önde,
Anne götürüldü ambulansla, cansız...
Çocuklar korumaya alındı bu kez,
Anneleri korunamayınca...


18 Ara 2014

KAZANDIKLARIMIZ YA DA KAYBETTİKLERİMİZ...



Bazı öyküler vardır, gerçekten yaşanmıştır dünyanın bir yerinde. Dilden dile söylenir, unutulmaz bir ders gibidir. Yıllar önce okumuş, çok etkilenmiştim. Olay İsveç'te geçiyor. Bilindiği gibi İsveç  dünyanın en uygar ülkelerinden biri. Ülkelerin "mutluluk" sıralamasında en üst sıralarda. Ekonomik yönden kişi başına düşen gelir düzeyi çok yüksek. Manevi değerler sıralamasında; dürüstlük, yasa ve kurallara uyma, güvenilirlik gibi değerlerde  üst sıralarda. Eğitim- öğretim düzeyi  pek çok ülkeden daha yüksek.

Bu ülkede bir gün bir yılbaşı öncesi, oyuncak satan büyük bir alışveriş merkezinde bir olay geçiyor: İki genç arkadaş mağaza yöneticilerine  bir oyun oynamaya karar veriyorlar. Kimsenin haberi yokken mağazanın anons merkezine geçiyorlar ve bir duyuru yapıyorlar: "Yılbaşı öncesi alışveriş merkezimiz müşterilerimize bir jest yapmaya karar vermiştir. Herkes 10 dakika içinde istediği oyuncağı para ödemeden alıp götürebilir."

Alışveriş merkezi bir anda karışır, mağazalar talan edilir. En pahalı oyuncaklar da götürülmüştür. Yöneticiler şaşkına dönmüşlerdir.Oysa dışarı çıkan müşteriler ve çocuklar nasıl da mutludurlar. Kısa bir düşünme devresinden sonra yöneticiler bir deneme yapmaya karar verirler; Yeni bir anons yapılır, kötü niyetli kişilerin oyununa geldikleri dile getirilir. Para ödemeden, haksızca alınan oyuncakların geri getirilmesi istenir. Bir gün içinde alınan bütün oyuncaklar iade edilir. Sadece kötü şakayı yapan iki kişinin aldığı iki oyuncak geri gelmemiştir. 

Bu olayda kim kazandı, kim kaybetti diye düşünüldüğünde kaybeden belki sadece iki kişidir. Herkes kazançlıdır, çocuklar hayatları boyunca bu olayı unutmayacaklardır. "Hak etmedikleri bir şeyi almamaları gerekir. Bedelini ödemeden bir şey alınmamalıdır. Yanlış davranıştan dönülmesi gerekir."
Dünyanın her yerinde çocuklar yaşayarak öğreniyorlar. Onlara ancak örnek davranışlar sergileyerek kalıcı davranışlar kazandırılıyor.


11 Ara 2014

BİR GÜZEL İNSAN: DİLEK LİVANELİ...


Güzellik sadece kaşın, gözün güzel olması değil elbette. Güzel diye nitelendirdiğimiz öyle insanlar var ki; yüreği güzeldir, yüzü aydınlıktır, davranışları içtendir. Çevresine adeta ışık saçar, adından söz ettirir. Güzel işler yapar, varlığı kazançtır çevresindekiler için. 

Ekranlarda izlediğimiz onca olumsuz haber arasında çok güzel bir haber vardı. Böyle haberler aslında çok kısa, yüzeysel geçiştirilir. Bu kez öyle olmadı; Haberin iki televizyon kanalında, iki gazetede yer alması sevindiriciydi. Güzel bir insanı, bir sınıf öğretmenini tanıdık böylece: Dilek Livaneli, Samsun'un Çarşamba İlçesi'ndeki Kumköy İlkokulu'nda beş yıldır "sınıf öğretmeni" olarak görev yapıyor. İki yıl önce çevresinde "Fark Yaratanlar" arasında seçilmiş.

Keşke Dilek Öğretmen gazetelerin 3. sayfasında değil de 1. sayfasında haber olabilseydi. Toplum olarak işini böylesine benimseyen, fark yaratan, dürüst, idealist insanlara öylesine ihtiyacımız var ki... Dilek Öğretmen çalıştığı okulun iç donanımını ve fizik şartlarını tamamen yenilemiş, sosyal içerikli projeler hazırlayarak çocuklarla aileleri arasında iletişimi güçlendirmiş.11 yıldır köy okullarında görev yapıyor.

Öğrencilerini operaya, sinemaya, tiyatroya, buz patenine götürmüş, velilere okuma-yazma ve meslek edindirme kursları açılmasını sağlamış. Okul lojmanının iki odasını atölye haline dönüştürmüş, köydeki kadınlar sertifika alarak üretime geçmişler. Yaptığı çalışmalarla Dilek Öğretmen Dünya çapında "Küresel Öğretmen Ödülü Komitesinin" (The Global Teacher Prize) seçtiği 5 bin öğretmen arasından son 50'ye kalan tek Türk Öğretmen olmuş. Daha sonraki elemelerde son 10 ve birinci seçilecekmiş. 

"Çağdaş bir çalıkuşu" bizlere hatta dünyaya, istenirse imkansızlıklar içinde de neler yapılabileceğini kanıtladı. İçimize su serpti, yüreğimizi aydınlattı.
Teşekkürler Dilek Öğretmenim, bunca kötü haber arasında bir tutam mutluluk, bir tutam umut sundunuz bizlere...


9 Ara 2014

ÇOCUKLAR VE KİTAPLAR







Burnunu vitrin camına dayamış, hayran hayran camın arkasını seyreden 10-12 yaşlarında bir çocuk gördüm bugün. Bir kitapçı vitriniydi seyrettiği. Caddenin gürültüsü, insanların koşuşturması onu hiç ama hiç ilgilendirmiyordu. Öyle sevimliydi ki. Onu tedirgin etmemek için fotoğrafını da çekemedim. İzin alarak çeksem doğallık bozulacaktı. Ama onun o duruşu, kitapları ilgiyle, dikkatle izleyişi beynimde yer etmiş durumda. 

Bir zamanlar doğum günlerinde verilecek en güzel hediye kitaptı. Parlak renklerle 1. hamur kağıda basılmış, en güzel resimlerle donatılmış kitaplar da değildi bunlar. Ama seyredilmez, okunurdu. Kitaplar can dostuydu çocukların. İlkokullarda bir kitap köşesi ya da kitaplık kolu mutlaka bulunurdu. 

Günümüzde kitaplar gene var. Ama görsel anlamda bilgisayarlar, tabletler daha ön planda. Uykuya geçmeden önce okunacak bir öykü çocuklara nasıl da iyi gelir. Kitaba dokunmak, kokusunu duymak, sayfalarını karıştırmak bilgisayar veya tabletin verdiği hazza eşdeğer midir? Bilgisayarlar geceleri uykuya dalmadan çocuklara kitap okuyamaz ki. Onlara canlı canlı, sesli soru da sorulamaz ki. Tekrar tekrar anlatma sabrı da yoktur bilgisayarların. Bu işi mükemmel bir şekilde başaran anneler, babalar, anneanneler, babaanneler vardır nasılsa. 

Çocuklar kitapların sayfalarını araladıkça yeni dünyalar keşfederler. Heyecanlı, macera dolu bir yolculuktur bu. Bazen hayal alemlerinde yeni arkadaşlar edinir, yeni ülkelere doğru yol alırlar. Şimdi var mıdır acaba? Eskiden çocuk dergisi Doğan Kardeş vardı. Dopdolu bir dergi. Nasıl da merakla beklenirdi. İçinde masallar, şiir köşeleri, karikatürler, çizgi romanlar... 

Erken yaşlarda iyi yönlendirilen çocuklar sonraki çağlarda da kitaplardan kolay kolay vazgeçmiyorlar. Neyi okuyacaklarını doğru biçimde seçerek kitaplar dünyasında yol alıyorlar. Bazı büyük kitapçılarda artık çocuklar için küçük tabureler, küçük masaların da konması ne güzel. Çocuklar için adeta küçük bir dünya, bir kitap cenneti yaratılması güzel bir düşünce. Televizyon ekranlarında büyük kentlerin kitap fuarlarında çocukları da görünce nasıl da mutlu oluyor, "doğru yerdeler" diye düşünüyorum. 

Günümüzde teknolojinin sağladığı yeniliklerle eskilerden çok daha kaliteli, cazip çocuk kitapları basılıyor. Ama okuma tutkusu azaldı sanki. Bazen günlük tutan, şiir yazan, hobileri olan bir çocukla karşılaşıyorsunuz. Fark yaratan her çocuk, yarınlar adına insanı mutlu ediyor. Okuyan, araştıran, düşünen, öğrendiğini paylaşan çocuklar, önyargısız, kavgasız, huzurlu bir dünyayı da daha kolay oluşturacaklar.


4 Ara 2014

ENGELLİ YARIŞ



                   ENGELLİ YARIŞ

Dün engelliler günüydü, engelliler unutulmadı...
365 gün unutulmuşlardı, bir gün hatırlandılar. 
Ne zorluklar yaşadılar, çoğu kez bilinmedi;
Merdivenlerden geçerken babaların annelerin sırtında taşındılar,
Hastanelerde bile bazen geçiş yolu bulamadılar.
Otobüslerde biniş kapakları açılmadı kimi gün, tartaklandılar.
Kaldırım taşları söküldü, yeniden yapıldı,
Olmadı, yeniden söküldü, günlerce-gecelerce tekrar yapıldı.
Önlerine nice engeller çıktı, bir şekilde aştılar,
Umutlarını yitirmediler, pes etmediler.
Bazen ödüller aldılar, mutlu oldular.
Ağladılar kimi zaman; sevinçten ya da mutluluktan.
Haksız ve yanlış davranışlarda şaşırdılar, duygulandılar. 
Bu bir engelli yarıştı çok katılımlı,
Toplum çaresiz kaldı, yenik düştü.
Çabalarıyla, iradeleriyle hayat yarışında engelliler kazandı.

                                                        Makbule Abalı