Bu Blogda Ara

27 Tem 2016

TOROSLAR'IN ZİRVESİNDE BİR YAYLA : ARSLANKÖY...



Gölgede 40 dereceyi bulan sıcaklarla hiç karşılaştınız mı? Belki abartıldığı sanılır ama doğrudur, asfaltın eridiğine tanık oldunuz mu? Ya da asfaltta yumurta pişirildiğine. Çukurova'nın meşhur sıcakları başlayınca her yer adeta cayır cayır yanar. Yaşar Kemal Usta'nın meşhur "sarı sıcak"ı budur işte... 

Yaylalar çoğu yöre için aşırı sıcaklardan bir kaçış ve kurtuluş yeridir. "Mavi bayraklı plajlar" kente yaklaşık bir saat uzaklıkta olsa da, yaylalar da o mesafededir. Bu bir tercih meselesidir. Gençler daha çok denizi tercih ederler. Belli bir yaş üstündekiler için yayla bir huzur yeridir; Çam kokuları, kuş sesleri, temiz hava, berrak sular, taze sebze-meyve, kaynağından günlük süt, tereyağı, peynir...

Güzel bir yaylada beldenin nüfusu kışın 5.000 ise, yazın 20.000'i bulur. Zorlu kış koşulları ve çocuklarının öğrenim durumları, belde halkını kente göçe zorlasa da kışın da yörede kalanlar olur. Suların donduğu, çatıların zarar gördüğü zamanlar çok olur. Sular donunca bazen su boruları patlayabilir. Yaylada iş çoktur, yorucudur, zaman alır. Ama zevklidir, sonuç alırsınız. 

Sürekli yaylalarda kalan insanlar için yaz, dinlenme değil, çalışma zamanıdır; ilaçlama yapılır, gübre eklenir,  sulama yapılır, meyve-sebze toplanır, satışa sunulur. Geçici yaylacılar için hayat biraz daha kolaydır tabii. Ama kurutulacak meyveler, sebzeler vardır. Meyve-sebze uygun koşullarda saklanacaktır. Salamura peynir veya reçel yapılacaktır. Ev ve bahçe düzeninin sağlanması çok kolay değildir. 


Hafta sonları sıcaktan kaçan kentliler yaylalara akın ederler. Piknik yerleri, su başları, yollar insanla dolar, taşar. Pazar günleri renkli bir yayla pazarı kurulur. Sebze-meyve, giysi, mutfak eşyası, gıda maddeleri gibi çok çeşitli şeyler satılır. Beldede 2 okul, 1 sağlık ocağı, 1 cami, 3 fırın, 2 kahve var. Geçen yıl Internet cafe bile vardı. Yüksek tepelerden birinde yamaç paraşütü atlama yeri yapılmış. Yurt dışından konuklar geldiğinde bir düzenleme ile atlayış yapabiliyorlar. 

Beldede okuma-yazma oranı çok yüksek. Bugün çeşitli yerlerde önemli konumlarda olan pek çok Arslanköylü profesör, doktor, yazar, eğitimci var. Yeni kuşak eski kuşaklardan çok daha ilerde. Teknolojiyi rahatlıkla kullanıyorlar. 
Uluslararası ödüller almış bir "Kadınlar Tiyatrosu" var. 

Belde deniz seviyesinden 1500 m. yükseklikte. Yazın bile dağların zirvesinde kar bulunuyor. Yeniden düzenlenen yollar eski keskin virajlarından kurtulmuş. Birkaç yıldır pek çok evde güneş enerjisinden sıcak su elde ediliyor. Beldenin girişinde güneşten elektrik elde etmek için büyük çapta paneller düzenlenmiş. Bahçelerde çoğunlukla "damlama" teşkilatı kurulmuş. Bahçeler bahçe havuzu ve damlama ile sulanıyor. Bu yıl meyveler çok verimli. Kiraz meyve verdi. Vişne, erik, şeftali,elma ve cevizlerin olgunlaşması bekleniyor. 

Ama ne yazık, ülkemizin her yerinde olduğu gibi üretici mutsuz. Malı satın alan tüccar acımasız. Harika kirazların kilosu 1-4 TL arasında satılıyor. Sırada vişne var. Vişneler reçel ya da şurup olmayı sabırla bekliyorlar. Ceviz ağaçlarında bu sene bol ceviz var. Sincaplar tadına baktılar bile. 

Doğa her şeyi yerine, ortamına göre sunuyor. Taşların arasından bile boy gösteren bazı bitkileri burada sıkça görüyorsunuz. Katran, ladin ağaçları yüksek yerlerde sıkça görülüyor. Soğuk algınlığına iyi gelen hatmi çiçekleri her yerde boy vermiş. Her derde deva kekik, dağların eteklerinde süzülüyor. Bir gölet yapılmış, sanki iklimi daha ılıman hale getirmiş. "Yaylada balık" insanı şaşırtsa da beldenin biraz dışında iki balık lokantası var. 

Yer hareketlerini, dünyanın binlerce yıl önceki değişimini dağların çevresinde görmek mümkün. Bir zamanlar var olan sular çekilince geriye kalan deniz kabuklarına hala rastlamak mümkün. Dünyanın her hali insanı şaşırtıyor, düşündürüyor. Torosların zirvesinde bir yanda kar öte yanda deniz kabukları...


4 Tem 2016

GÜNBEGÜN (Pazartesi Nostaljisi )



Her yeni gün yeni bir sayfa açıyor yaşantımızda...
Her yeni gün geçmişten parantezler aralıyor, noktalı virgüllerle devam ediyor.
Her yeni gün yaşamı yeniden düzene sokuyor, yeni hazırlıklar gerektiriyor.
Günler, yıllar ilerledikçe, yaş aldıkça (yaşlandıkça değil )
deneyimlerimiz de zenginleşiyor, yaşam anlam kazanıyor...

Soluklanmak-Yaraları Sarmak...
Yaşam kesintiye uğruyor bazen; sıkıntılar yaşıyor, yara alıyor, bırakıyorsunuz her şeyi.
Savaşmak veya pes etmek kişiye bağlı. Her düşüş yeni bir toparlanmayı gerekli kılıyor.
Kendiniz veya yakınlarınız için her hastalık yeni bir pencere açıyor ufkunuzda.
Bazen buğulu bir camın ardından, bazen sisli bir aralıktan yeniden bakıyorsunuz.
Kendinize, yakınlarınıza, çevrenize... Her şeyi yeniden sorguluyor, yeniden-yeniden değerlendiriyorsunuz.
Kuru dalların yeniden filizlenmesi gibi yni düşünceler geliştiriyorsunuz...

Kasırganın ardından her şeyi yeniden onarmak gibi, yeniden soluk almak gibi.
Yeniden oksijen depolamak gibi, yeniden yön bulmak gibi...
Nedeni ne olursa olsun her tökezleme yeni bir duruş kazandırıyor.
Her kayıp bir bakıma kazanca dönüşüyor, yeni bir farkındalık getiriyor.
Akıl-beden-ruh sağlığının ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz.

Yeter ki BEYİN ve YÜREK zedelenmesin, SEVGİ ve UMUT tükenmesin içimizde...

                                                         2010