Bu Blogda Ara

30 Eki 2016

BAYRAM VE ÇOCUKLAR...



Bir zamanlar 29 Ekim Cumhuriyet Bayramları okullarda da kutlanırdı. Sınıflar hazırlanır, küçük bayraklar asılır, renkli krapon kağıtlarından süsler, fenerler yapılırdı. Coşkuyla rontlar oynanır, şiirler, şarkılar söylenirdi. Daha büyük sınıflar okul dışında resmi geçide katılırlardı. Biz büyümeyi beklerdik sabırsızlıkla. Bugün o günleri andım yeniden.

29 Ekim günü sabah saat 11.00 de Mersin Mezitli'de bir Gündüz Bakım Evinde bayram kutlamasına davetliydik. Çok yakınımızda yeni bir kurum burası.  Her sabah çocukların neşeyle gelişini, anne-babalarına el sallayıp binaya girişlerini gözlüyoruz. Öyle güzel bir tablo ki bu. Çocukların olduğu her yer güzelleşiyor. İçtenlik, doğallık içinde enerjikler, mutlulukları yüzlerine yansıyor. Şairin dizelerini mırıldanıyorum; "Çocuklar beni de alınız içinize ne olur..."

Mersin Mezitli Belediyesi ile işbirliği ile yapılmış bir kurum burası. Belediye yapının arsasını vermiş. Hayırsever bir emekli eğitimci     Bircan Tüfekçioğlu okulu yaptırmış. Okula öncelikle belediye personelinin çocukları alınıyor.Halen 130 çocuk var. 3-5 yaş arası çocuklar el ele tutuşmuşlar, öğretmenlerinin eşliğinde Cumhuriyet Bayramını kutluyorlar. Rengarenk harika bir görüntü bu. Mutluluk, heyecan, coşku var bu kutlamada. Ünlü şair-yazar Sunay Akın da aramızda.

Sınıfların içi ve bahçe çok güzel düzenlenmiş. Küçük bir dünya burası. Bu büyülü ortam insana çocuk olmayı çağrıştırıyor. Biz de heyecanlanıyor, umutlanıyoruz. Geleceğe dair güzel düşler kuruyoruz. Bu minicik eller büyüyecek. Ve Cumhuriyet emin ellerde olacak. Tören sonunda Belediye Başkanı Sn. Neşet Tarhan'a hediye olarak bir kutu veriliyor. Kutunun içinde çok anlamlı bir hediye var. Bir barış güvercini.  Başkan güvercini uçururken çocuklar, konuklar hep birlikte coşkuyla alkışlıyorlar.

Bu şiirsel ortam insana şiir dünyasını düşündürüyor. Ünlü şairlerden çocuk şiirlerini...

DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler.

Nazım HİKMET.

Tören biterken içimden tekrarlıyorum: "Ölümsüz ağaçlar dikecekler..."  Ve Barış Güvercinleri uçuşacak gökyüzünde...



28 Eki 2016

NASIL GEÇTİ ONCA YIL...?



CUMHURİYETİN İLANINDAN BU YANA 93 YIL GEÇMİŞ.

Onca yıla rağmen ATAM; henüz çocuklar, gençler ve kadınlar senin düşündüğün konumda değiller. Bir gün hak ettikleri yerde olacaklarına inanıyoruz.


24 Eki 2016

MİMLERLE DOST OLMAK...



Mimlere pek alışamamışken sanırım artık dost olmaya başladım. Her mimle birlikte kimliğimizden, kişiliğimizden küçük parçaları blog sayfalarına bırakıyoruz; Sevdiğimiz kitaplar, masallar, bloglarla ilgili düşüncelerimiz...vb.

Bu kez "Ayna Hikayesi" bloğunun sahibi sevgili Aytül Örcün'ün davetlisiyim. (aynahikayesi.blogspot.com. tr.) Aytül Örcün nazik, anlayışlı bir dost.İyi bir okuyucu.
 ( Satır Arası Mim  2:) Bu mimin ilkine katılmamıştım.

SORULAR:
1- Kendinizi nasıl bir blogger olarak görüyorsunuz?
Kendimi insandan yana, iyi ve güzel şeylerin olması için çaba harcayan, umutlu-iyimser bir blogger olarak tanımlayabilirim. Her konuda yazıyorum ama özellikle çocuklar, yaşlılar, doğa, güncel olaylar favori konularım. Duygu ve düşüncelerimi bazen bir şiir, bazen bir öykü, bazen de düz yazı ile ifade ediyorum. 

2- Bloggerda yapacaklarının ne kadarını yapabildin? Aklında neler var bahseder misin?
Önceleri hep günlüklere yazarken yazdıklarımın kalıcı olmasını istiyordum. İçimden geldiği gibi, kendimce koyduğum belli kurallar çerçevesinde yazıyorum. Yazmakla mutlu oluyorum.

Teknik konularda çok eksiğim olduğunu düşünüyorum. Bloğa video ekleme. fotoğrafları düzenleme... gibi.Keşke bu konularda bilgisi yeterli bir arkadaşımız bir kitapçık çıkarsa, bilmeyenler yararlansa.

3-Yazılarının arasında en başarılı gördüğün ve "bunu da okumalılar" dediğin iki yazın:
"En başarılı" deyince bunun değerlendirmesini okurlar yapmalı. Bütün yazılarımı içimden gelerek, severek yazıyorum ve hepsini seviyorum. Ama blogda sağda yazıların okunma oranına göre bir istatistik var. Orada daha öne çıkan yazılar var. Onlar benim de favorilerim.
"Yeniden Çocuk Olmak" çok sevdiğim bir yazımdır. Ve yazarken çok etkilendiğim, duygulandığım birkaç yazım:
"Bir Sevda Hikayesi"
"Bir Tren Yolculuğu"
"Geçmişi Anmak"

Sanırım nostaljik yazıları daha çok seviyorum.



Kimi mimleyeceğimi bilemiyorum. Sanki herkes yapmış gibi.
Tüm blog arkadaşlarıma sevgilerimi gönderiyorum.

21 Eki 2016

OKULLAR AÇILDIĞINDA...



Geçmişte bize bir konuda eğer haklıysak, hakkımızı uygun biçimde istemenin önemli olduğu vurgulanmıştı. Ailemiz, öğretmenlerimiz hep haklıyı, doğruyu savunurlardı. Kimseyi aşağılamadan, onurunu zedelemeden ama konuşarak, anlatarak, nedenleri açıklayarak anlatmalıydık haklılığımızı. Öyle yapmaya çalıştık.

Şimdilerde eğitim-öğretimde bazı uygulamalar, haksızlıklar, kişiliği hedef alan yanlış davranışlar biz eski eğitimcileri şaşırtıyor, üzüyor, can yakıyor. Düşünüyorum da; unutamadığımız öğretmenler asla bol not veren, taraf tutan öğretmenler değildi. Özellikle ayrım yapmayan, hak yemeyen, davranışlarıyla örnek olan öğretmenlerdi. Örnek davranışlarla ailede veya okullarda yetişen çocuk ve gençler yetişkin olduklarında da yasalara uygun davranan, başkalarına zarar vermeden haksızlıklara karşı çıkabilen birer birey oluyorlardı.

Ben "Ama neden" diye soran-sorgulayan çocukları daha çok seviyorum. Merakımızı uygun şekilde sormalı ve cevap aramalıyız.
Devlet büyüklerimizden biri de böyle demiyor mu? Neden takdir-teşekkür almış, eğitime gönül vermiş öğretmenlerimizin ansızın görev yeri değiştirilir? Neden öğrenciler öğrenim gördükleri köklü okullardan alınıp başka okullara gönderilir? Amaç öğrenciyi mi, öğretmeni mi, veliyi mi cezalandırmak? Proje Okullarının işleyişi hala tam anlamıyla anlaşılamadı, anlatılamadı.

Dün televizyon haberlerinde Milli Eğitim Bakanını izlerken nasıl da üzüldük. Önemli bir soru soruluyor, Bakan Bey hiç dinlemeden "Hayır...hayır...hayır...hayır..." diyerek hızla uzaklaşıyor. En yetkili ağızdan öğrenilemeyen bilgi kimden ve nasıl, ne zaman öğrenilecek? 

Eskilerden daha şanslı olması gereken bir kuşak yıllardır neden hep sorunlarla boğuşuyor? Neden sınavlarda hep güvensizlik oluşuyor?
Öğretmenlerin mülakat sınavları neden hep kuşkular yaratıyor, bilinmezlikler içinde uygulanıyor. Belki güzel şeyler de oluyor ama bunca olumsuzluk gözümüzü karartıyor, içimizde isyan duyguları uyandırıyor. 

Daha şimdiden; okuma çağında, henüz yolun başındaki çocukların kafasında haklı-haksız, doğru-yanlış karmaşasını yaratmamak lazım. 

19 Eki 2016

KİTAPLARLA DÜŞÜNMEK...MİM- EN SEVDİĞİM KİTAPLAR.




Mimlerle yeni yeni tanışıyorum denebilir. Sevgili Buzlu Kalem tarafından mimlenmişim. Onunla da tanışıklığım yeni sayılır. Ama eski bir dost gibi seviyorum; yazılarındaki içtenlik, sadelik, yalınlık, güzel ifade beni onun bloğuna bağladı. 

Mim yazısında adımı görünce şaşırdım doğrusu. Hayır demek mümkün değil. Beni yeniden geçmişe yönlendirdiği için sevgili Buzlu Kalem'e çok teşekkür ederim. 

Kitaplar hayatımın her döneminde vardı. Bir dönem "Hızlı Okuma Kurslarına" uygulamacı öğretmen olarak katıldım. Ancak yıllar geçtikçe insanın okuma hızı yavaşlıyor. İnanıyorum ki ilk okuma  çağlarında, kitaplarda yazılan her şeyin doğru olduğunu düşünüyorsunuz. 

Sonra eleştirel okuma başlıyor, kitaplar konusunda daha seçici davranıyorsunuz. Bir yazarı benimsiyor, onun kitaplarını arıyorsunuz. Bazen konularına göre kitap ayırt ediyorsunuz. Zamanla yazarın anlatım biçimi, edebi dili, kahramanların karakter özellikleri de önem kazanıyor. Giderek seçimleriniz netleşiyor.

Ben insanın psikolojik  ve sosyal yapısına ağırlık veren kitapları çok seviyorum. Yazım dilini önemsiyorum. Sade ve yalın bir dili tercih ediyorum. Öyküleri romanlardan daha çok seviyorum.

Hep düşünmüşümdür; çok eskiden sevdiğim, etkilendiğim kitaplar hakkında yargım değişmiş midir? Sanırım çok büyük değişim olmadı. Eski kitaplarım itibarlarını kaybetmediler. Belki beğeninin derecesi düştü ya da yükseldi, sıralamada yer değiştirenler oldu.

İçindeki cümlelerin altı çizilerek, notlar alınarak okunan başucu kitaplarını da çok severim, onları gözüm gibi korur, saklarım. Kitaplar iyi ki hayatımızda varlar. Dünya kitaplarla güzel...

Yaşam boyu çok değerli kitaplarla tanıştım. "En çok sevdiğim kitaplar" başlığı altında onları 15'le sınırlı tutmak bazılarına haksızlık sayılmaz mı? "Etkilendiğim kitaplar" desem kural bozucu olmam değil mi? (Sıralamayı derecelendirme esasına göre yapmadan:)

1- Küçük Kadınlar-Louisa m. Alcott
Çocukluktan ergenliğe, gençlik çağlarına geçerken çok severek defalarca okuduğum, kahramanlarıyla kendimi özdeşleştirdiğim harika bir kitap.


2-Küçük Prens- Antoine de Saint Exupery
Eminim pek çok kişinin başucu kitabı olmuştur.Altı çizilerek okunmuş kitaplar arasındadır.

3-Yenişehir'de bir öğle vakti-Sevgi Soysal
Öyle naif, ince düşünceli bir yazardı ki okumaya doyamazdınız Sevgi Soysal'ı. İyiler, duyarlı insanlar çok uzun yaşamıyor.

4- Yabancı- Albert Camus
İlk Varlık Yayınları arasında okumuştum. İncecik ama dopdolu bir eser. Okudukça bilgilenir, eğitiliriz adeta.

5-Fareler ve İnsanlar- John Steinbeck
İnsan karakterleri üzerine bir başyapıt. Çok duygulanarak okuduğumu hatırlıyorum.

6- Yaşama Uğraşı- Cesare Pavese
 Cevat Çapan'ın çevirisiyle yazarın günlüğü ve son kitabı. Bir başucu kitabı. Çoğu cümlenin altını çizmişim. Onlardan biri: "Yaşlanmak belki kötüdür ama çocuk kalmak en kötüsü."
 Bir başkası: "Oysa herkes öldürür sevdiği şeyi,
Bu herkesçe biline,
Kimi sert bir bakışla yapar bunu,
Kimi övücü sözlerle."


7- Suç ve Ceza- Dostoyevski
Suç ve Ceza'yı okuduktan sonra Dostoyevski'nin bütün eserlerini okumuştum. İnsanın iç dünyasını ne güzel anlatır, insan psikolojisini nasıl anlayışla ele alır.

8- Gazap Üzümleri-John Steinbeck 
Bir yazarın sevdiğiniz bir eseri diğer bir eserini  çağrıştırıyor. Okuyor, çoğu kez yanılmıyorsunuz. Güçlü bir aşk işleniyordu Gazap Üzümlerinde.

9- Dinle Küçük Adam- Wilhelm Reich
Yıllardır okumaktan vazgeçmediğim bir kitap. Kitap eskidi, yıprandı ama içindeki deyişler güncelliğini hiç yitirmedi.

10- Açlık- Knut Hamsun
Tiyatroda da izlemiştim. Çok çarpıcıydı. Psikolojik romanlardan sayılıyor.

11- Kıyılara Kaçan Kadınlar- Seda Arun tarafından derlenen, 25 kadının gerçek yaşam öyküleri.
Türkiye'de kadınların durumunu sergileyen, mücadelelerini anlatan etkileyici bir kitaptı
.

12- Bir dinozorun anıları- Mina Urgan
İçtenlikle yazılmış, ülkemiz sorunlarından söz eden bir kitap. Mina Urgan'ın yaşama bağlılığına ve beyin gücüne hayran kalmıştım.

13- Geniş zamanlar- Ayşe Kulin
Ayşe Kulin'in "Adı Aylin" ve "Kardelenler" adlı eserlerini de okumuştum. Ama Geniş Zamanlar bence farklıydı.Düşündüren, duygulandıran, inceden inceye insanı işleyen bir kitap.


14-Kadından Kentler- Murathan Mungan
Farklı kentlerde yaşayan kadınların hikayeleri ayrı ayrı işlenip bütünleştirilerek kitap tamamlanıyor. Şiirsel bir anlatımı vardı.


15- Aslında kitapları 15'le sınırlamak çok zor. Son maddeye birkaç kitap  daha sığdırsam mim kurallara uymamış mı olurum? Ama konu kitaplar olunca...
Bütün hikayeleri- Sait Faik
Bütün şiirleri- Orhan Veli
Paulo Coelho- Simyacı
Dünde saklı yarınlar- Doç. Dr. Güliz Elal

Kitaplarla düşünmek, birlikte olmak ne güzel...
Teşekkürler sevgili Buzlu Kalem, kitaplarımla yeniden buluşma fırsatı yarattığın için...




10 Eki 2016

BİR BEBEK DÜNYAYA GELDİĞİNDE...



Dünya durulmadı bir türlü. Dünya karmaşık, dünya karışık. Dünya savaşlardan yorgun. Her ülke kendi göbek bağını kesmeye çalışıyor. Ama olmuyor. Paylaşımsız, gürültülü, bencil bir dünya. Çocuklar bile yadırgıyor bu durumu.


Bir bebek dünyaya geldiğinde bütün çirkin sesler kesilir... 
Yeryüzündeki bütün renkler ayrışır; Bütün maviler, yeşiller, beyazlar belirgin olur. Okyanuslar, denizler, nehirler masmavi. Umudun rengi. İyi ki tükenmiyor. Beyaz saflığın, temizliğin simgesi. Kirlense, lekelense de henüz yok edemediler. Yeşil doğanın rengi. Öylesine azaldı ki ama hala gözleri dinlendiriyor, yürekleri rahatlatıyor.


Bir bebek dünyaya geldiğinde; Bütün kuşlar kanat çırpar. En güzel şarkılar onun içindir. Nehirlerin sakin akışı duyulur sessizlikte. Bir rüya, bir hayal gibidir ağaçların görüntüsü. Yapraklar hışırdar sadece. Derelerin şırıltısı ortama uyar. Sanki bütün çiçekler rengarenk tomurcuklarını açar. Mevsimler en güzel geçişlerini yaşar.

Bir bebek dünyaya geldiğinde; Barış yeniden boy verir. Umut yeşerir içimizde. El ele verir bütün çocuklar, dostluğun şarkısını söylerler var güçleriyle. Öfke, kin, nefret bir süreliğine görünmez olur. Güneş sanki gülümser gökyüzünde. Ay göz kırpar yıldızlar arasından.




Geçmişten geleceğe bir ışık yayılır, aydınlatır tüm dünyayı. Umut taşınır, güven taşınır, sevgi taşınır Anka kuşunun kanatlarında.
Kaf Dağının ardında kalır bütün kötülükler. Bir bebek dünyaya geldiğinde...