Bu Blogda Ara

25 Nis 2017

BİR KİTAP TANITIMI- SON GÜZ FIRTINASI



Hepimizin yaşamında belli fırtınalar vardır; Bazen günler, bazen yıllar sürer. Bazen bireysel, bazen toplumsal ağırlıktadır. Toplumsal fırtınalar hepimizi çarpar, ezer, geçer. Yaşarken bir mücadele gücü dayanma gücümüzü zorlar. Ama fırtına sonrası sessizlik acıları,kayıpları, yaraları gözler önüne serer.

Blog arkadaşımız Mehmet Osman Çağlar'ın "Son Güz Fırtınası" kitabını okurken, deneyimler kazandırarak yaşanmış büyük bir fırtınaya tanık oluyoruz.İnsanın kimliği, kişiliği yaşananlardan etkileniyor tabii. Roman aynı zamanda kısa öyküleri de barındırıyor içinde. Kitap bir öz eleştiri aynı zamanda. Gençlikteki yanılgılar, sevdalar, kavgalar, siyasi girişimler, iş bulma çabaları... Kitap ülkemizin yakın geçmişinden de izler taşıyor. Hayatın içinden, hayatın ta kendisi...

Okuduğum kitapların önce adı dikkatimi çeker benim. "Son Güz Fırtınası" insana çok şey düşündüren bir ad. Kitabın içeriği de öyle; Okurken geçmişe kısa yolculuklar yapıyorsunuz. Yazar kitabına neden bu adı verdiğini kısaca şöyle açıklıyor: "Genç yaşlarda yaşayıp, soruların cevabını tam alamadığımız ama aramaktan da hiç vazgeçmediğimiz o karanlık ve karmaşık günlerin devrim ve aşklarının öykü romanıdır "Son Güz Fırtınası".

Mehmet Bey güçlü kalemiyle ustaca cümleler kuruyor,yazdıklarıyla okuyucuyu sürüklüyor, düşündürüyor. Zaman zaman geriye dönüşlerle ülkenin geçmiş dönemlerini yaşatıyor. İnsanı, özelliklerini iyi tanıyor ve tanıtıyor. Betimlemeler çok güçlü. Okurken altını çizdiğim çok cümle oldu:

"Genç yaşımıza rağmen hayat yorgunu, kırgını, rastgele ölü kent küskünleriydik."

"Birazdan başlayacak mitingde, ayrı flamalar altında kimliğini arayan, ileride başlarına neler geleceğini bilmeyen, kalabalıklarda kaybolan çocuklardık."

"Yaşamın kıyısındaki bu insanlar neden bu kadar birbirine benzer? Hüznün, sevincin, yalnızlığın bir tür masalını yaşarlar farkında olmadan."

"İlk karşılaştığımız an duyduğumuz coşkulu heyecan,şimdi yerini sakinliğe bırakmıştı. Sılasız kaçaklar gibi sessiz konuşuyor, sessiz tepkiler veriyor, sesiz gülüyor, sessiz susuyorduk. Hiçbirimiz eski biz değildik, eskiden eser yoktu sanki."

"Ah çocuklar ah, silah size, bize hiç yakışmadı.Ama suç sadece sizde, bizde miydi? "

"O muktedirler bir gün olsun, oturup sizle bizle konuşmaya, sizi bizi anlamaya çalıştılar mı?"

"Biz bu toprakları , bu ülkeyi, herkesten çok sevdik, hala seviyoruz."

"Biliyordum, ondan sonra bir şeyler çok eksik, hayatımda boşluklar olacak, sığınacağım bir liman olmayacaktı artık."

Kitabı merakla okudum. Ama doğrusu bittiğinde biraz daha uzun olabilirdi diye düşündüm. Sanırım Mehmet Bey de daha uzun yazmış, sonra kısaltmış. Kitapta benim favorim "İlk Sevgilim" adlı öykü oldu. Çok duyarlı, naif, hassas bir yürekten çıkmış bir öykü bu. "İva" da farklı bir öykü.

Teşekkürler Mehmet Bey. Emeğinize, yüreğinize sağlık. Biz bu romanınızı okurken belki siz 3. kitabın hazırlıklarına başladınız bile.

...





23 Nis 2017

ÇOCUKLARIN BAYRAMI...








En büyük bayram çocukların bayramı;
Bayram gibi, şenlik gibi,neşe dolu,
Çocuklar saf, çocuklar masum,
Çocuklar habersiz yalan-dolandan,
Kötü sözlere kulakları tıkalı.
Yapmacık değildirler,
Sevmezlerse bakmazlar bile,
Dinlemezler, aldırmazlar,
Kimseyi bilerek kırmazlar,
 Kimseyi zedeleyip incitmezler.
Doğduklarında "bir melek dünyaya geldi" deriz.
Güldüklerinde yüzümüz aydınlanır,
 İçimiz titrer ağladıklarında...
Nasıl da güzel gülerler, içten-candan
Gece aydedeyle dost rüyalarında,
Gündüz güneşle sarmaş dolaş oyunlarında,
Yıldızlara göz kırpar, el sallar uzaklardan.
Oyunlarında uçurtmalar, balonlar, atlı karıncalarla...
Temiz yürekli, güzel yüzlü, güzel gözlü çocuklar,
İçi temiz, dışı temiz, alnı ak çocuklar.
Dünyada tek çocuk bayramı;
Atatürk çocuklarının Bayramı.
En güzel bayram, çocukların bayramı,
En güzel günler çocukların günleri...

Makbule ABALI.




17 Nis 2017

KÖY ENSTİTÜLERİ...

Köy Enstitüleri'nin kuruluşunun 77. yıldönümü.( 17 Nisan 2017 )


Onlar,
Köy çocuklarıydı.
Kurumuş çalılar gibiydiler bozkırda
Kavrulmuş ekinler gibiydiler
Geldiler,
Yalın ayakları
Ve 
Yırtık mintanlarıyla geldiler,
Gönen'e, Aksu'ya, Kepirtepe'ye.
Ezilmiş, sömürülmüş, horlanmış
Ve 
Unutulmuştular bin yıldır.
Ferhat oldular, 
Yardılar İdris Dağını.
Gürül gürül akıttılar suyunu, 
Hasanoğlan'a.
Köroğlu oldular,
Kafa tuttular Bolu Beylerine.
Yıktılar saltanatını ağaların.
Tolstoy'u, Bazac'ı okudular koyun güderken
Mozart'ı, Beethoven'i çaldılar dağ başlarında.
Moliere'i, Sophokles'i oynadılar. 
Horon teptiler Beşikdüzü'nde kol kola.
Halay çektiler Yıldızeli'nde türkülerle.
Diz vurdular Ortaklar'da efece...

Siz,
Her gece,
Mehtaba çıkarken Heybeli'de,
Onlar,
Duvar ördüler,
Çatı çattılar.
Yıldızlara bakarak yaz geceleri,
Harman yerlerinde yattılar.
Kazma salladılar yorulmadan.
Kerpiç döktüler
Kerpiç.
Sızlanmadılar hiç.
Yakıştı nasırlı ellerine,
Kitap ve çekiç.
Başladı yurt harmanında imece...
Bir gece,
Karanlık inlerinden sinsice,
Brütüsler çıktı ansızın.
Çektiler zehirli hançerlerini,
Vurdular sırtlarından haince...
Çıktı mağaralarından yarasalar,
Çıktı halk düşmanları,
Üşüştü sülükler gibi üstümüze.
Emdiler kanımızı,
Doymadılar.
Yıktılar umudunu Türkiye'nin.
Aydınlık bir Türkiye gelir aklıma,
Kalkınmış bir Türkiye gelir,
Köy Enstitüleri denince.

Özbek İNCEBAYRAKTAR




Mersin Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Korosu anıları canlandırıyor.

1. Fotoğraf  Internetten.

12 Nis 2017

MARKALAR VE BİZ...MİM.



Yıllar öncesinden bir anı var belleğimde. İlkokul 1 ya da 2. sınıfta bir Yerli Malı Haftası'nı kutluyoruz. O yıllarda yerli malı kullanmaya özendirmek için bu haftalar çok özenle kutlanırdı. Hepimiz bütçemizin elverdiğince yemiş, çerez, meyve, kek, kurabiye vb. getirmiştik. Tabii herkes durumuna göre az ya da çok ürün getirmişti. Öğretmenimiz "Bir dakika, paylaşmamız lazım." dedi. Herkese eşit olarak paylaştırdı. Ne az, ne çok... Herkes hepsinden yedi. 


10 muzu 50 çocuğa ustaca paylaştırdı. O gün paylaşmayı, bölüşmeyi öğrendik. Belki küçücük parçaydı ama, o gün yediğim Anamur muzunun tadı hala damağımdadır.Amasya elması, Silifke çileği de eski tadında olmasa da hala tadı ve kokusuyla özeldir. Evde yaptığımız yoğurdun tadı hiçbir markaya uymaz diye düşünürüm. Sakızlar bile markalaştı. Hepsinin adını eksiksiz sayabilen var mı acaba?

Giysilerde Sümerbank ürünleri bir numaraydı. Genç arkadaşlarım bilirler mi acaba; Kaç kuşak oradan giyindi. Sağlamlığı ve dayanıklılığıyla yıllara meydan okuyan ürünler üretti. Kilim desenli güzelim örtülerini hala kullanırım. Çarşaftan nevresime, ayakkabıya kadar sattıklarını almak için insanlar kuyruklar oluştururdu." Arz ve talep" denir hep. Oysa ikisi de vardı. Neden satıldı Sümerbank...?

Bizim ışıklı yanıp sönen ayakkabılarımız yoktu. Şimdi düşünüyorum da ayağımı cendereye sokmayan, yumuşak her ayakkabı iyi markadır benim için. İstanbul'da öğrenci iken kaldığımız Devlet Öğrenci Yurdu Kapalıçarşı'ya , Mahmutpaşa'ya yakındı. İki çarşıda da rahatlıkla alışveriş edebileceğimiz yerler vardı. O yıllarda büyük AVM'ler yoktu. Ama sabit pazarlarda ürünü aldığımız esnafa güvenirdik. Pazarlık yapabilirdik. Değişim hakkımız vardı. 

Teknoloji değişirken ürün kalitesi de değişiyor. Neden...? Şimdi dayanıklı tüketim mallarına en fazla 10 yıl dayanma süresi veriliyor. Annemin yıllar öncesinin buzdolabı ve çamaşır makinesini yaylada biz hala kullanıyoruz. Günümüzde insanlar gibi makineler de daha dayanıksız oldu.

İyi ürünler var elbette. Bazen sınama-yanılma yoluyla buluyorsunuz. Saçlarıma zeytinyağlı- doğal bir bebe şampuanı kullanıyorum. Yılların zeytinyağı markası.  Bir markanın güven yaratması ne kadar önemli. Vazgeçemiyorsunuz. Ailedeki tutum ve davranışlar büyük ölçüde çocuklara geçiyor. Ancak ergenlik çağında arkadaşların beğenileri daima ön planda. Eskinin değerlendirilmesi, yeniden kazanma ne kadar önemli. Kundura tamircileri mahalle aralarında hangi köşedeler acaba? Ya tadilat terzileri... Hala müşterileri var mıdır?

Annemin, bir zamanlar anaokulundayken kızıma diktiği ve bir 23 Nisan günü giydiği gelinlik tarzı beyaz tuvaleti bu yıl kızımın 3,5 yaşındaki kızı giyecek. Kargoyla elbiseyi gönderdiğim zaman çok çok mutlu oldu. Böylece çocuklar da değer biliyorlar. 
Kuşaklar arası bir anlayış oluşuyor. 

İsterdim ki marka kullanan gençler rahat ettikleri, güvendikleri, sağlam buldukları için bir markayı tercih etseler keşke. Arkadaşı kullandığı için, sadece gruba uymak için kullanılıyorsa başkalarına tabi ve taklitçi gençler ortaya çıkıyor. Marka; tarzınızı, stilinizi, kimliğinizi, kişiliğinizi ortaya koyuyor. Ama tek bir ürünle değil, sizin yaşam tarzınız, hayat standartlarınızla ilgili bir değerler bütünü.
Markalar geçici, oysa siz kalıcısınız...


Bu mim önce Sade ve Derin adlı blog yazarı arkadaşımız tarafından başlatıldı. 
sadevederin.blogspot.com.tr

Daha sonra bana asıl mimi ileten Sonbahar Kedisi bloğunun yazarı  Yasemin Işık arkadaşımız oldu. 
sonbahar-kedisi.blogspot.com

Her iki arkadaşımıza da çok teşekkür ederim. Geçmişe döndüm, düşündüm, bir anlamda beyin fırtınası oldu benim için.

İlk fotoğraf, Mersin  Güneş Festivalinde standlarda geçen yıl çektiğim bir fotoğraf.
İkinci fotoğraf, ilkokuldan bir sınıf fotoğrafım.

8 Nis 2017

KAKTÜSLER DE SEVGİYLE BÜYÜR...



Kaktüsler hep farklı gelmiştir bana. Hele baharda diğer çiçekler rengarenk açarken kuru dallar üzerinde, kaktüs de önce dikenlerini gösterir, sonra güzelim çiçeklerini açar,  adeta "Ben de varım" der.
Dikenleri vardır, dokunanın eli yanar. Yanına yaklaşırken dikkatli olmalısınız. Dikenleri savunma aracı gibidir.


Dayanıklıdır, tahammüllüdür kaktüs. Az su ister. Güneşi sever ama bir süre güneşsiz kalmaya bile dayanır. Kendi cinsleriyle birlikte olmaktan mutlu olur ama tek başına bir köşede de yetişebilir. Sabırlı, dayanıklı insanlar gibidir kaktüs. Şaşırtır yanındakileri. Çiçek açtığı zaman çok çekicidir. Kendi her ne kadar kaba, hırçın, hoyrat görünümlü ise de çiçekleri o kadar narin ve incedir. Kısa süreli çiçek açar ama görünümüne doyum olmaz.


Sadece insanlar değil, kaktüsler de sevgiye, ilgiye ihtiyaç duyar. İlgiyle daha çabuk gelişir, daha güzel çiçekler açar. Ancak kaktüslerin küsme huyu yoktur. Günlerce yüzüne bakmasanız da kırılmaz, darılmaz. Zamanı gelince gene çiçeklerini açar. Kaktüslerden çok güzel aranjmanlar yapılabilir. Farklı kaktüsleri bir kaba koyar, birlikte yetiştirirsiniz. Birbirlerine zarar vermeden uyumlu bir şekilde yaşarlar. 


Kaktüsler ille pahalı saksılar istemez. Çatlamış bir demlik, küçük bir çaydanlık, eski çanak veya kaseler... Hepsinin içinde bir kaktüs barınabilir. Kaktüs alçak gönüllüdür, her yere sığabilir. Kaktüsler rengarenk bahar çiçekleri arasında başlangıçta dikkat çekmez. Ama özelliklerini tanıdıkça daha çok seversiniz onları. Belki korumaya bile alırsınız.

Bilimsel olarak kanıtlanmamış olmasına rağmen kaktüslerin ortamdaki radyasyonu emdiği söylenir. Sevdiği yeri değiştirirseniz bir süre çiçek açmayabilir. Dikenli kaktüsler ince narin çiçeklerle donandığında seyirlerine doyum olmaz. Bazılarının çiçekleri kısa ömürlüdür. Ancak açtıktan 1-2 gün sonra solar. O zaman düşünürüm; Dünyada herkese yetecek kadar yer var. Öyleyse neyi paylaşamıyor insanoğlu...?





4 Nis 2017

KİMYASAL SAVAŞ...



21. yüzyılın ilk yarısı, yıl 2017
Bir bahar günü, çatışmalar içinde mevsim kara kış
Teknoloji savaşlarla yarışıyor;
İnsanlık, kardeşlik, akıl, mantık, bilinç
Hepsi yok olmuş rekabet savaşlarında,
Sen-ben kavgasında.
Çoluk-çocuk, kadın-erkek, hasta-yorgun
Kimin umurunda, her şey savaşa endeksli.
21. yüzyılın ilk yarısında, bir Nisan günü
Kimyasal silahlar kullanıldı bir kez daha;
Çağın utancı, yüz karası, insanlık ayıbı...
Çocuklar nefes alamadı, yandı-kavruldu boğazları
Savaşmayan masum siviller, onlar da yandı tutuştu
Hortumlarla yıkandılar, arınamadılar kimyasaldan.
Dünya gene zor bir sınav verdi;
Küçücük masum çocuklar bile kimyasala bulandı.
Dünyanın kirini kim temizleyecek?
Büyümeden can veren çocuklardan kim af dileyecek?

Makbule ABALI.


1 Nis 2017

BAHAR KEKİ (Şekersiz)




Bir zamanlar ilkokulda çocukların çizdikleri ev resimleri birbirine çok benzerdi. Evlerin mutlaka duman çıkan bir bacası olurdu. Sanırım hepimizde bacası tütmeyen ev olmaz algısı vardı. Şimdiki çocuk resimlerinde bacaları da dumanları da pek göremiyoruz. Ama gene de her evde iyi-kötü bir tencere kaynıyor, bir ocak yanıyor. Bir kapıdan dışarıya güzel kokular gelmiyorsa orası yuva değildir, yalnızca 4 duvarlı bir yerdir.


Ağız tadı, damak tadı hepimiz için nasıl da önemlidir. Alıştığımız tatları daha çok özleriz, daha çok ararız. Bazen komşu evden gelen güzel bir yemek kokusu sanki açlığımızı daha çok hissettirir. Çocuklar kurabiye ve kek kokusuna bayılırlar. Bazı anneler çocuklarıyla birlikte mutfağa girip denemeler yaparlar. Erkek ya da kız, fark etmez, gelecek yılların mutfak sevenleri böyle yetişiyor.

Baharı tüm coşkusuyla yaşarken; güzel, sağlıklı bir kekin kokularının evimize dağılmasını istemez miyiz?
Bahara özgü bir sağlık keki bu. İçinde bahara has kokular ve tatlar barındırıyor. Yapımı kolay, tadı güzel. Bereketli ve dayanıklı bir kek. İsterseniz büyük kek kalıbında, isterseniz küçük kağıt kalıplarda pişirebiliyorsunuz. Ben servis kolaylığı açısından küçük kalıpları tercih ediyorum.



MALZEME:
2 Yumurta- 1 Çay bardağı yoğurt ya da süt- sütle daha yumuşak oluyor.- 1 paket kabartma tozu- 1 paket vanilya-1 limon kabuğu rendesi-1 portakal kabuğu rendesi-1/2 çay bardağı zeytinyağı- 1 tatlı kaşığı tarçın-1 çay bardağı yaban mersini- 1 çay bardağı kuru üzüm-1 çay bardağı iri kıyılmış ceviz-2-3 çay bardağı un- Küçük kek kalıpları.

Kuru yemişler şeker yerine geçtiği için bu keke şeker konmuyor. Ama isteyen 1 çorba kaşığı şeker koyabilir. Bilindiği gibi şekeri en aza indirmek veya hiç kullanmamak en sağlıklısı. Şeker obeziteye, diyabete, kansere zemin hazırlıyor. Bahar kekine konan portakal ve limon kabuğu rendesi, tarçın bahardan tatlar taşıyor. Sağlıklı bir kek, baharı sağlıklı karşılamayı sağlıyor. Hazırlaması kolay, riski yok.


YAPILIŞI:
2 yumurta çırpılır. İçine süt veya yoğurt katılır, zeytinyağı eklenir. Çukur bir kasede yaban mersini, kuru üzüm, ceviz, tarçın unla karıştırılır. Böylece kuru yemişler pişerken dibe çökmez.Tüm malzeme karıştırılır.Çok katı gelirse süt eklenebilir. Kek kıvamından sıvı olursa un eklenir. Küçük kek kalıplarına yarıdan biraz fazla boşaltılır. 180 derece fırında pişirilir. Fırın önceden biraz ısıtılmalı. Yaklaşık 25-30 dakikada pişiyor. Bir bıçak batırarak pişip pişmediği kontrol edilebilir.


Yağmurdan sonraki toprak kokusu, narenciye ağaçlarının çiçeklerinin kokuları, rengarenk bahar çiçeklerinin kokuları çevremizi, dünyamızı sarmışken sağlıklı bir bahar kekinin kokuları da yuvalarımızı  sarsın sarmalasın... 

Makbule ABALI